SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

SÜT EMME BAHSİ

<< 715 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF’İN DEVAMI:

 

54 - (715) وحدثنا محمد بن عبدالله بن نمير. حدثنا أبي. حدثنا عبدالملك بن أبي سليمان عن عطاء. أخبرني جابر بن عبدالله. قال:

 تزوجت امرأة في عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم. فلقيت النبي صلى الله عليه وسلم فقال "يا جابر تزوجت ؟" قلت: نعم. قال "بكر أم ثيب ؟" قلت: ثيب. قال "فهلا بكرا تلاعبها ؟" قلت: يا رسول الله إن لي أخوات. فخشيت أن تدخل بيني وبينهن. قال "فذاك إذن. إن المرأة تنكح على دينها، ومالها، وجمالها. فعليك بذات الدين تربت يداك".

 

{54}

Bize Muhammed b. Abdillah b. Numeyr rivayet etti. (Dekiki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Abdülmelik b. Ebî Süleyman, Ata'dan naklen rivayet etti. (Demişki): Bana Cabir b. Abdillah haber verdi. (Dediki):

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bir kadınla evlendim. Sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e tesadüf ettim. (Bana): «Ya Cabir, evlendin mi?» diye sordu. —  Evet, cevabını verdim. «Bakire mi, dul mu?» dedi. —  Dul, dedim. «Bakire olsaydın ya! Onunla oynaşırdın!» buyurdu. Ben: —  Ya Resulallah. benim kız kardeşlerim vardır; onlarla aramıza girer diye korktum, dedim. «O halde öyle olsun. Zira kadın ya dîni, ya malı, yahud güzelliği için alınır. Sen dindarını almağa bak, ellerin topraklansın!» buyurdular.

 

 

İzah:

Hz. Ebu Hureyre hadîsini Buharı, Ebu Davud, Nesaî ve îbni Mace «Nikah» bahsinde muhtelif ravilerden tahrîc etmişlerdir.

 

Resulullah (Sallatlahu Aleyhi ve Sellem) bu hadîslerle insanların adetini haber vermiştir. Maksadı: Siz de böyle yapın demek değildir. Çünkü halk arasında evlenmek için bu dört şeye bakılır. Bunların içinde en az rağbet gören haslet de dindarlıktır. Fahr-i kainat (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bu hususta irşad isteyenleri:

 

«Sen dindarını almana bak!:> sözü ile irşad buyurmuştur.

 

Filvaki birçok insanlar alacakları kadının zengin olmasına dikkat ederler. Zira zengin kadın kocasına malî hususatta ağır tekliflerde bulunmaz. Hatta ekseriya kocası onun malından istifade eder. El-Mühelleb diyor ki: «Bu hadîs erkeğin karısının malından istifade edebileceğine delildir. Kadın gönül rızası iîe müsaade ederse, malı kocasına helaldir. Etmezse kocası ancak ona verdiği mehir mikdarı malını sarf edebilir.»

 

Kadın mehrini cihazı için harcamak istemezse mecbur edilir mi, edilmez mi? meselesi ulema arasında ihtilaflıdır. İmam Malik'e göre mehir çok ise kadın onun az bir miktarını kendi borcuna sarf edebilir.

 

İmam Azam'la Sevrî ve İmam Şafiî kadının mehrini harcamağa mecbur edilemeyeceğine kaildirler. Onlara göre mehir kadının hakkıdır; onu nereye isterse oraya sarfeder.

 

Haseb: Asalet, soysop ve güzel fiiller manalarında kullanılır. Bu kelime esas itibariyle ecdad ve akrabanın şereflerini sayıp dökerek Öğünmektir ve hesa'bdan alınmıştır. Çünkü Araplar öğünürken babalarının menkabelerini sayarlar; kimin menkabesi sayı itibariyle fazla çıkarsa onun lehine hüküm verilirdi.

 

Güzellik her şeyde matlub olan bir haslettir. Hayat arkadaşı olacak kadında buna daha ziyade ehemmiyet verilir.

 

Dine gelince: Dünya ve ahiret seadeti ancak onunla kaimdir. Dindar ve mürüvvet sahibi bir erkeğin her şeyde bilhassa evlilik gibi devam edip gidecek hususatta dikkatini buna teksif etmesi gerekir. Onun içindir ki Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz dindarı tavsiye etmiş; hem de bu babta en kuvvetli ve en belîğ kelimeyi kullanarak :

 

«Dindarına zaferyab ol!» buyurmuştur.

 

«Ellerin topraklansın!» Bu cümle aslında bed dua ifade ederse de Araplar onu inkar, teaccup, ta'zîm ve bir şeye teşvik manalarında kullanırlar. Burada da teşvik manasında kullanılmıştır. Yani emrimi yerine getirmezsen ellerin fakir olsun! demektir.

 

Babımız rivayetleri her işde dindarlarla beraber olmaya teşvik etmektedirler. Zira dindar bir kimse ile düşüp kalkanlar, onun güzel ahlakından ve bereketinden müstefid olurlar. Kendilerine ondan hiç bir zarar ve kötülük gelmez.

 

Hz. Cabir hadîsini bütün «Kütüb-ü Sitte» sahipleri muhtelif şekillerde tahrîc etmişlerdir. Müslim'in bu hadîs hakkındaki rivayetleri devam edecektir.

 

 

 

55 - (715) حدثنا عبيدالله بن معاذ. حدثنا أبي. حدثنا شعبة عن محارب، عن جابر بن عبدالله. قال:

 تزوجت امرأة. فقال لي رسول الله صلى الله عليه وسلم "هل تزوجت ؟" قلت: نعم. قال " أبكرا أم ثيبا ؟" قلت: ثيبا. قال "فأين أنت من العذارى ولعابها ؟". قال شعبة: فذكرته لعمرو بن دينار. فقال: قد سمعته من جابر. وإنما قال "فهلا جارية تلاعبها وتلاعبك ؟".

 

{55}

Bize Ubeydullah b. Muaz rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Mubarib'den, o da Cabir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. Cabir şöyle demiş :

 

  Ben bir kadınla evlendim. Derken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana :

 

«Evlendin mi?» diye sordu. Ben:

 

  Evet, cevabını verdim. «Bakire mi, dul mu?» dedi,

 

  Dul, dedim.                                                             .

 

«Bakireler ve onların cilveleri varken sen nerede geziyorsun?» buyurdular.

 

Şu'be demiş ki : «Ben bu hadîsi Amr b. Dinar'a söyledim de bana şu cevabı verdi : Onu Cabir'den ben de işittim; ancak o :

 

«Kız alsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız» dedi.

 

 

56 - (715) حدثنا يحيى بن يحيى وأبو الربيع الزهراني. قال يحيى: أخبرنا حماد بن زيد عن عمرو بن دينار، عن جابر بن عبدالله ؛ أن عبدالله هلك وترك تسع بنات (أو قال: سبع) فتزوجت امرأة ثيبا. فقال لي رسول الله صلى الله عليه وسلم "يا جابر تزوجت ؟" قال قلت: نعم. قال "فبكر أم ثيب ؟" قال قلت: بل ثيب. يا رسول الله قال "فهلا جارية تلاعبها وتلاعبك" (أو قال: تضاحكها وتضاحكك) قال قلت له، إن عبدالله هلك وترك تسع بنات (أو سبع) وإني كرهت أن آتيهن أو أجيئهن بمثلهن. فأحببت أن أجيء بامرأة تقوم عليهن وتصلحهن. قال "فبارك الله لك" أو قال لي خيرا. وفي رواية أبي الربيع " تلاعبها وتلاعبك وتضاحكها وتضاحك".

 

{56}

Bize Yahya b. Yahya ile Ebu'r-Rabî'ez-Zehranî rivayet ettiler. Yahya dediki: Bize Hammad b. Zeyd, Amr b. Dinar'dan, o da Cabir b. Abdillah'dan naklen haber verdi. (Demişki):

 

Babam Abdullah vefat ederek dokuz kız bıraktı —yahud yedi kız demiş—. Derken ben dul bir kadınla evlendim. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana;

 

«Ya Cabir, evlendin mi?» diye sordu.

 

— Evet, cevabını verdim.

 

«Bakîre mi aldın, dul mu?»  dedi.

 

  Hayır, dul aldım ya Resulallah! dedim.

 

«Bakire alsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız!» buyurdular. —Yahud birbirinizi güldürürdünüz— buyurdu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e dedim ki:

 

  Gerçekten Abdullah helak oldu ve dokuz —yahud yedi— kız bıraktı. Ben de onlara kendileri gibi bir kız getirmeyi yahud bîr kızla gelmeyi doğru bulmadım. Onlara bakış görüş edecek bir kadın getirmek istedim. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Öyle ise Allah sana mübarek eylesin!» buyurdu; yahud bana hayır duada bulundu.

 

Ebu'r-Rabî'in rivayetinde: «Sen onunla, o seninle oynaşır; ve birbirinizi güldürürdünüz.» cümlesi vardır.

 

 

(715) وحدثناه قتيبة بن سعيد. حدثنا سفيان عن عمرو، عن جابر بن عبدالله، قال: قال لي رسول الله صلى الله عليه وسلم:

 "هل نكحت يا جابر ؟" وساق الحديث. إلى قوله: امرأة تقوم عليهن وتمشطهن. قال "أصبت" ولم يذكر ما بعده.

 

{…}

Bu hadîsi bize Kuteybetü'bnü Saîd de rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyan, Amr'dan, o da Cabir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. Cabir şöyle demiş: «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana:

 

«Evlendin mi ya Cabir?»  dedi.

 

Ravi hadîsi: «Onlara bakacak ve saçlarını tarayacak bîr kadın...» cümlesine kadar rivayet etmiş; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in : «isabet etmişsin!»   buyurduğunu söylemiş; sonrasını zikretmemiştir.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhari «Nafakaat» ve «Deavat» bahislerinde; Tirmizî ile Nesaî «Nikah»da tahric etmişlerdir.

 

Hz. Cabir'in «Helak oldu» ta'bîri ile ölümünden bahsettiği Abdullah kendi babasıdır. Abdullah (Radiyallahu anh) Uhud gazasında şehîd olmuştu.

 

Helak olmak ta'bîri bazan zemm için yani «gebermek» yerinde kullanılırsa da birçok yerlerde zemm kasdedilmeksizin vefat manasını ifade eder. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de Yusuf (Aleyhisselam)'ın vefatı bu kelime ile ifade buyurulmuştur. Burada da öyledir.

 

Bu rivayetler: Bakirelerle evlenmenin fazilet ve sevabına, erkeğin karısı ile oynaşıp şakalaşabileceğme, iyi geçinmeye, büyüklerin, maiyyetlerinde bulunanları teftiş ve irşad etmelerine, Hz. Cabir'in kız kardeşlerini kendi nefsine tercih edecek derecede fazîlet sahibi olduğuna, kadının kendi rızası ile kocasına ve onun çocuklarına hizmet edebileceğine ve hayırlı bir iş yapan kimseye dua edileceğine delalet ederler.

 

Rivayetlerde «yahud» ta'bîriyle ifade edilen cümleler, ravinin şekk ettiğini gösterirler.

 

 

 

57 - (715) حدثنا يحيى بن يحيى. أخبرنا هشيم عن سيار، عن الشعبي، عن جابر بن عبدالله. قال:

 كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم في غزاة. فلما أقبلنا تعجلت على بعير لي قطوف. فلحقني راكب خلفي. فنخس بعيري بعنزة كانت معه. فانطلق بعيري كأجود ما أنت راء من الإبل. فالتفت فإذا أنا برسول الله صلى الله عليه وسلم. فقال "ما يعجلك يا جابر ؟" قلت: يا رسول الله ! إني حديث عهد بعرس. فقال " أبكرا تزوجتها أم ثيبا ؟" قال قلت: بل ثيبا. قال "هلا جارية تلاعبها وتلاعبك ؟". قال: فلما قدمنا المدينة ذهبنا لندخل. فقال "أمهلوا حتى ندخل ليلا (أي عشاء) كي تمتشط الشعثة وتستحد المغيبة". قال: وقال " إذا قدمت فالكيس! الكيس ! ".

 

{57}

Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize Hüşeym, Seyyar'dan, o da Şa'bî'den, o da Cabir b. AbdiIIah'dan naklen haber verdi. Cabir şöyle demiş:

 

Bir gazada Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Seîlem) ile beraber idik. Döndüğümüz vakit ben yavaş giden bir deveme binerek (herkesten) acele davrandım. Derken arkamdan bana bir suvari yetişerek elindeki sopa ile dürttü. Bunun üzerine hayvanım görmüş olduğun en iyi develer gibi koşmağa başladı. Bir de baktım Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Seîlem)'in huzurunda değil miyim!  (Bana) :

 

«Neye acele ediyorsun ya Cabir?» dedi,

 

  Ya Resulallah, ben yeni evliyim, dedim.

 

vBakİre ile mi evlendin, dul ile mi?»  dîye sordu,

 

  Dul aldım, dedim.

 

«Bakire alsadyın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız!» buyurdu.

 

Medine'ye geldiğimizde şehre girmeye hazırlandık. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Seîlem):

 

«Ağır olun! Ta ki dağınık saçlı kadının taranması; kocası evde olmayanın kasıklarını tıraş edebilmesi için şehre geceleyin yani yatsı zamanı girelim!» buyurdular ve şunu ilave ettiler:

 

«Medine'ye vardığın zaman cima' etmeye bak, cima' etmeye!»

 

 

(715) حدثنا محمد بن المثنى. حدثنا عبدالوهاب (يعني ابن عبدالمجيد الثقفي). حدثنا عبيدالله عن وهب بن كيسان، عن جابر بن عبدالله. قال:

 خرجت مع رسول الله صلى الله عليه وسلم في غزاة. فأبطأ بي جملي. فأتى على رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال لي "يا جابر!" قلت: نعم. قال "ما شأنك ؟" قلت: أبطأ بي جملي وأعيا فتخلفت فنزل فحجنه بمحجنه. ثم قال "اركب" فركبت. فلقد رأيتني أكفه عن رسول الله صلى الله عليه وسلم. فقال: "أتزوجت ؟" فقلت: نعم. فقال "أبكرا أم ثيبا ؟" فقلت: بل ثيب. قال: "فهلا جارية تلاعبها وتلاعبك ؟" قلت: إن لي أخوات. فأحببت أن أتزوج امرأة تجمعهن وتمشطهن وتقوم عليهن. قال: "أما إنك قادم. فإذا قدمت فالكيس ! الكيس!". ثم قال " أتبيع جملك ؟" قلت: نعم. فاشتراه مني بأوقية. ثم قدم رسول الله صلى الله عليه وسلم وقدمت بالغداة. فجئت المسجد فوجدته على باب المسجد. فقال: " الآن حين قدمت ؟" قلت: نعم. قال: "فدع جملك وادخل فصل ركعتين" قال: فدخلت فصليت ثم رجعت. فأمر بلالا أن يزن لي أوقية. فوزن لي بلال. فأرجح في الميزان. قال فانطلقت. فلما وليت قال " ادع لي جابرا" فدعيت. فقلت: الآن يرد على الجمل. ولم يكن شيء أبغض إلي منه. فقال: "خذ جملك. ولك ثمنه".

 

{…}

Bize Muhammedu'bnü'l-Müsenna rivayet etti. (Dediki): Bize Abdülvehhab yani İbni Abdümecîd es-Sekafî rivayet etti. (Dediki): Bize UbeyduIIah, Vehb b. Keysan'dan, o da Cabir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. Cabir şöyle demiş :

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir gazaya çıktım.

 

Devem beni geri bıraktı. Derken yanıma Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelerek bana :

 

«Ya Cabir!» diye seslendi.

 

  Efendim, dedim.

 

«Ne haldesin?»  dedi.

 

  Devem beni geri bıraktı ve bîtab düştü de arkada kaldım; cevabını verdim. Bunun üzerine hayvanından inerek bastonu ile devemi çekti. Sonra  (bana) :

 

«Bin!» dedi. Ben de bindim, Yemin olsun hayvanım Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Seîlem)'in devesini geçmesin diye onu durdurmağa çalıştığımı bilirim. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ;

 

«Evlendin mi?» diye sordu.

 

  Evet, cevabını verdim.

 

«Bakire mi aldın, dul mu?» dedi.

 

  Dul aldım, dedim.

 

«Bakire alsaydın ya! Sen onunla, o seninle oynaşırdınız!» buyurdular.

 

  Benim kız kardeşlerim vardır. Bu sebeple onları toplayıp başlarını tarayacak, kendilerine bakacak bir kadınla evlenmek istedim; dedim.

 

«Dikkat et! işte geliyorsun! Evine vardığında cima' etmeye bak, cima' etmeye!» buyurdu. Sonra :

 

«Deveni satıyor musun?»  diye sordu.

 

  Evet, dedim. Onu bir okıyye mukabilinde benden satın aldı. Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Medine'ye) geldi. Ben ertesi gün geldim. Az sonra mescide geldim; ve onu mescidin kapısında buldum.

 

(Bana) :

 

«Şimdimi geldin?» dîye sordu.

 

  Evet, dedim.

 

«Öyle ise deveni bırak da gir iki rek'at namaz kıl!» buyurdular. Hemen içeri girerek namaz kıldım. Sonra döndüm. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Bilal'a benim için bir okıyye tartmasını emir buyurdu. Bilal de dolu dolu tarttı. Ben oradan çekildim. Uzaklaştığım vakit:

 

«Bana Cabir'i çağır!» emrini vermiş. Beni çağırdılar. (İçimden) şimdi deveyi bana iade edecek, dedim. Bu hayvan kadar kendisinden hoşlanmadığım hiç bir şey yoktu.

 

«Al deveni! Parası da senîn olsun!» buyurdular.

 

 

58 - (715) حدثنا محمد بن عبدالأعلى. حدثنا المعتمر. قال: سمعت أبي. حدثنا أبو نضرة عن جابر بن عبدالله. قال:

 كنا في مسير مع رسول الله صلى الله عليه وسلم. وأنا على ناضح. إنما هو في أخريات الناس. قال فضربه رسول الله صلى الله عليه وسلم. أو قال نخسه. (أراه قال) بشيء كان معه. قال: فجعل بعد ذلك يتقدم الناس ينازعني حتى إني لأكفه. قال: فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: " أتبيعينه بكذا وكذا ؟ والله يغفر لك" قال قلت: هو لك. يا نبي الله ! قال: " أتبيعينه بكذا وكذا؟ والله يغفر لك" قال قلت: هو لك. يا نبي الله ! قال: وقال لي. " أتزوجت بعد أبيك ؟". قلت: نعم. قال: "ثيبا أم بكرا ؟".

قال قلت: ثيبا. قال: "فهلا تزوجت بكرا تضاحكك وتضاحكها، وتلاعبك وتلاعبها ؟". قال أبو نضرة: فكانت كلمة يقولها المسلمون. افعل كذا وكذا. والله يغفر لك.

 

{58}

Bize Muhammed b. Abdila'la rivayet etti. (Dediki): Bize Mu'temir rivayet etti. (Dediki): Ben babamdan işittim. (Dediki): Bize Ebu Nadra, Cabir b. Abdilîah'dan naklen rivayet etti. Cabir şöyle demiş:

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir seferde idik. Ben su taşıyan bir devenin üzerinde idim, O da ordunun gerisinde bulunuyordu...

 

(Ravi diyorki) :

 

Cabir, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kendisine çarptığını yahud dürttüğünü söyledi. Zannederim: elindeki bir şeyle dedi. (Ve sözüne devamla) şunları anlattı: Bundan sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Seîlem), herkesi geçmeğe başladı. Beni çekiştiriyor hatta kendisine mani' oluyordum. Derken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Seîlem):

 

«Bu deveyi bana şu kadara satar mısın? Allah da seni mağfiret buyursun!» diye sordu.

 

  O senindir ya Nebiyyalîah! dedim. (Tekrar) :

 

«Bu deveyi bana şu kadara satar mısın? Allah da seni mağfiret buyursun!» dedi.

 

  O senindir ya Nebiyyallah! dedim. Bana: «Baban öldükten sonra evlendin mi?» diye sordu.

 

  Evet, dedim.

 

«Dul mu «aldın, bakire mi?» buyurdu.

 

«Bakire alsaydın ya! Birbirinizi güldürür; o seninle sen onunla oynaşırdınız!»   buyurdular.

 

Ebu Nadra demiş ki : Artık bu söz müslümanların diline tesbih oldu: Şöyle şöyle yap! Allah da seni mağfiret buyursun! demeye başladılar.

 

 

İzah:

Bu rivayeti Buharî «Nikah», «Büyü'» ve «Şurut» bahislerinde; Ebu Davud «Cihad»da, Nesaî «İşretü'n-Nisa'»da muhtelif lafız ve isnadlarla tahrîc etmişlerdir.

 

Hadîsin bazı rivayetlerinden Hz. Cabir kıssasının Tebuk seferinde geçtiği anlaşılıyor. Ravilerin birçokları bu ciheti mübhem bırakmış; İbni İshak ise Vehb b. Keysan rivayetine kat'iyetle kail olmuştur. Bu rivayete göre vak'a Zatü'r-Rikaa gazasında geçmiştir. Aynı rivayeti Vakıdi dahî tahrîc etmiştir. Tahavî'nin rivayeti de bunu te'yîd etmektedir. Zîra vak'anın Mekke yolundan Medine'ye dönerken cereyan ettiğini gösterir. Halbuki Tebuk yolu Mekke yolu ile birleşmez. Onunla birleşen yol Zatü'r-Rikaa yoludur. Süheylî de buna kaildir.

 

Keys: Cima' ve akıl manalarına gelir. Kelime iki defa tekrar edilerek mansub okunduğuna göre burada ondan murad : Ya igra' yahudu tahzîrdir. İgra olunca manası: «Cima' etmelisin!» tahzîr kabul edilirse: «Sakın cima'dan aciz gösterme!» demek olur; ve her iki veçhe göre çocuk istemeye teşvik sayılır.

 

(yukarki rivayetlerde -cima et- diye tercüme edilmiştir)

 

Keyse akıl manası verenlerce bu cümleden murad : Çocuk doğurmak için akıllı davranmaktır.

 

Hz. Cabir'in devesi kızıl renkli bir hayvanmış. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in o'nu hakîkaten mi yoksa yalnız şeklen mi satın aldığı ihtilaflı olduğu gibi, kıymeti hakkındaki rivayetler de pek muhteliftir. Müslim'in rivayetinde bir okıyye mukabilinde denilmiş; Buharî'nin muhtelif rivayetlerinde: Bir okıyye, dört dînar, bir okıyye altın, dört okıyye, beş okıyye, iki yüz dirhem, on dînar gibi çeşitli kıymetler zikredilmiştir.

 

İmam Ahmed'le Bezzar'ın rivayetlerinde ise on üç dinar'a satın aldığı bildiriliyor. Halbuki nefselemirde fiyat bir olduğu gibi, hadîsin bütün ravileri de sika ve mu'temed zevattır.

 

Bu ihtilafların sebebi hadîsin mana itibariyle rivayet edilmiş olmasıdır. Mana hep birdir.

 

İsmaîlî diyor ki: «Ravilerin fiyat mikdarı hususundaki ihtilafları zarar etmez. Çünkü hadîsin siyakından murad, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kerem ve tevazu'unu, ashabına karşı gösterdiği şefkati ve duasının bereketini beyandır. Binaenaleyh bazı ravilerin fiyat hakkındaki vehminden hadîsin asîmi çürütmek lazım gelmez.»

 

Aynî muhtelif rivayetlerin arasını şöyle bulmuştur: Hadîste okıyye mutlak olarak zikredilmiş, fakat bir rivayette «bir okıyye altın» denilerek bundan, murad ne olduğu bildirilmiştir. Başka bir rivayette beş okıyye gümüşe sattım denilmiştir. Şu halde satış altınla olmuş; ödeme gümüşle yapılmış demektir. Ravi de hadîsi bir defa satış anındaki fiyatla, başka defa ödeme zamanındaki fiyatla rivayet etmiştir. İki yüz dirhem rivayeti beş okıyyeye uygundur. Çünkü bir okıyye kırk dirhem gümüştür. Dört dînar da okıyyeye uygundur. O zamanın dirhem ve dinarları muhtelif idi. İhtimal bir okıyye altın dört dînar ederdi. İki okıyye rivayetine gelince: Bunların biri hayvanın kıymeti, diğeri Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sonradan ihsan ettiği okıyye olabilir. Nitekim bazı rivayetlerde: «Bana bir okiyye de fazla verdi» denilmiştir. Bu hadîs «Büyü'» bahsinde görülecektir.

 

Bu sayfanın devamı niteliğindeki sayfayı da okumanızı öneririm! Okumak için buraya tıklayın